06.03.2016
Size bir ülkeden söz edeceğim. Adalet
mekanizmasını öldürmüş, insanların hukuk güvenliği kalmamış; mahkemelerin,
iktidarın emirlerini icra etmekten başka bir işlevi olmayan bir ülke...
Sözünü ettiğim bu ülkede, adalet mekanizmasının
nasıl işlediğine dair neler olup bittiğine bir bakalım isterseniz. Mesela:
* * *
Herhangi bir kişiye ceza verilmek istenirse, ona suçun
isnat edilmesi yeterli sebep sayılır; ispata gerek yoktur.
Yargılama esnasında, isnat edilen suçun ispat
edilmesi yerine, fiilen yapılanr şudur: Suçlananın, suçsuz olduğunu ispat
etmesi zorunluluğu esas alınır.
Eğer bazı şahıslar veya topluluklar bertaraf
edilmek isteniyorsa, konuya uyarlanabilecek gerçekbir olay veya bizzat
istihbarat örgütünün provake ettiği bir olay bahane edilerek, o olayla istenen
kişi veya gruplar ilişkilendirip hapse atılır.
Siyasi muhaliflere ve fikir adamlarına adi suçlar
isnat edilir; tecavüz, cinayet, hırsızlık ve benzeri suçları işledikleri
iftirası atılır. Böylece bu kişiler, onursuz bir hale iteklenerek gözden düşürülür
ve öylece tasfiye edilir.
Tutuklanana fiilen savunma hakkı verilmez; hiçbir
iddianame olmadan aylarca, yıllarca hapiste tutulur.
Yargıçlar savunmayla, sanıkla alay edebilir. Aslında
karar, iktidarın arzusu yönünde önceden verilmiştir. Bir kişi tutuklandığında,
adil yargılama şansı hiç yok ve suçun isnat edilmesi, mahkûmiyet için yeterli
gerekçe sayılıyor. Yargılama hakkın ortaya çıkması için değil, isnada meşruiyet
kazandırmak için formaliteden yapılır.
Hapse atılanların ailelerine, akıbetleri hakkında
bilgi verilmez.
Binlerce siyasi muhalif hapsedilmiştir.
Politik muhalefet şeklen serbest, ama fiilen yasaktır.
Muhalefet edene hain gözüyle bakılıp ceza mekanizması üzerlerinde bir tehdit
olarak tutulur ve pek çok muhalefet lideri ya hapistedir, ya da ülke dışına
kaçmıştır.
Medya tamamen devlet kontrolündedir; sansürden
geçmeyen hiçbir yayın yapılamaz.
Şehirlerin her köşe başında bir polis devriyesi
vardır. Şehirlerin belli yerlerinde ve şehirler arası yollarda çok sayıda kontrol
noktaları bulunur.
Yönetim sadece politik yaşama değil, aynı zamanda
tüm toplumsal, dini ve ticari yaşama da müdahil olur. Neredeyse kişilerin
beyninin içine ve vicdanlarının derinliklerine bile nüfuz edilmeye çalışılır.
Devlet adamlarının ortak olduğu büyük firmaların
tekel konumunu korumak için istenildiği zaman pazarlar kapatılır, başka
şirketlere çeşitli bahanelerle el konuluir ve halk daha da yoksullaştırılır.
Ticarette ve perakendede tekelleşme had safhadadır.
İnsanları suçlamak için çeşitli yaftalar vurulur
ve bu yaftayı yemiş kişiye istenilen her ceza verilir.
Hapishanelerde işkence sistemli, sürekli ve
günlük rutinler olarak tatbik edilir.
Hiçbir temel insan hakkı yoktur.
İnsanlar özellikle fakirlik sınırının altında
tutularak kontrol edilir.
İslamcı muhalifler adi suçlamalarla susturulup
itibarsızlaştırılır.
Açık olan camiler devlete bağlı bir dini kurum
tarafından kullanılır. Buralarda devletin dikte ettiği mesajlar cemaate okunur.
Tutuklanmak istenen kişilerin evlerine,
işyerlerine ve arabalarına uyuşurucu, yasa dışı örgüt domükanı vs. konulur ve o
kişi bir baskında bu suçlara istinaden tutuklanır. Hiçbir mahkeme gerçek sebebi
araştırıp ona göre karar ver€mez.
Her 5 genç erkekten biri mutlaka bir sebeple
suçlanıp hapse atılır.
İnsanlar, hiçbir bağlantılarının olmadığı
mesnetsiz kanıtlara dayanılarak mahkûm edilir. Hatta, aynı suç tekrar tekrar
gündeme getirilerek, her seferinde farklı kişiler o suçtan muhkûm edilir ve bu
defalarca olabilir. Kimse de bu işte bir yanlışlık olduğunu söyleyemez.
Özellikle siyasi muhaliflerin sanık durumuna
düşürülmüşse, suçlu bulunarak mahkûm edilme olasılığı %100’dür.
Bir sanığın ailesi ve yakınları da
cezalandırılabilir; hiç yapılmazsa işinden atılabilir.
Özel sektöre saldırılar yapılır, parasal işlemler
sıkı denetim altında tutulur. 500 doların üstündeki her işlem, silahlı
maliyeciler tarafından denetlenip sorgulanır. Serbest girişimcilik engellenir. Yatırımcıların
şirketleri ellerinden alınabilir.
Hiçbir siyasi muhalifin yargılamasının beraatle
sonuçlandığı görülmez. Hatta mahkeme kararının bozulduğu hiçbir temyiz
görülmemişyoktur.
Savcılar, sanıkları öldürmekle tehdit edebilir, yargıçlar
açıkça taraf olduğu halde yine de davaya bakmaya devam eder.
İstihbarat, muhalifleri susturmak için onlara suç
isnat edilmesi ve bunu gerekçe göstererek baskıları artırıp tutuklamaların
meşru görülmesi için düzmece bombalamalar ve intihar eylemleri düzenler. Masum
kişileri intihar eylemcisi olarak kullanır. Bu eylemler sonrasında binlerce
muhalif, büyük bir “süpürme harekatı”yla tutuklanıp yargısız olarak infaz edilir.
Tutuklama, zenginlerden para koparmak için
kullanılan bir taktik olarak kullanılır. Tutuklanan zengin, yüklü miktarda para
karşılığında serbest bırakılır.
Kâğıt üzerinde olsa da, işleyen bir demokrasi yoktur.
Parlamento seçimleri göstermelik olarak yapılı; aslında milletvekilleri iktidar
sahibi tarafından seçilmiştir.
Yaygın, sistematik ve yoğun olarak uygulanan işkence,
bir “sorgulama taktiği-tekniği” olarak kullanılır.
Hiçbir kesim kendi hukukuna sahip değildir Yani işçi, esnaf, aydın,
talebe, kadın, erkek, yaşlı demeden kimse kendi haklarını ve hukuklarını talep
edemez. Onlar ancak Kerimoviktidar sahibinin onun suç ortaklarının belirlediği “hukuk”a
uymak zorundadırlar.
Güvenli bir ülke değildir. Polis ve savcı istediği kişiyi istediği suçla
itham edebilir ve istediğine istediği davayı açabilir. Diledikleri kişilerin
araba ve evlerine silah ya da narkotik maddeler bırakarak, onları suçlu
gösterebilir.
Mahkemeler tamaman iktidar sahibinin kontrolü altında ve onun isteğine
göre hüküm verir. Adil yargılama ve savunma hakkı yoktur. Mahkemeye çıkan
kişinin, mutlaka suçlu olduğuna dair peşin kabul vardır ve mahkemenin işlevi, kişinin
suçlu olup olmadığını tesbit etmek değil, sadece isnat edilen suça göre cezanın
miktarını belirlemektir. Özellikle siyasi muhaliflerin beraat etme şansı yoktur.
Hukuk ve adalet, kağıt üzerinde ve ekranlarındaki
propagandalarda mükemmel işler; ancak gerçek hiç de öyle değidir.
Birçok hakim, üstlerinden aldıkları emirle, rüşvetle veya
keyiflerine göre kararlar verir. Bu kararların adaletle ve hukukun temel
ilkeleriyle bağdaşan hiçbir yanı yoktur. Çıkarılan tuhaf genel aflarla çocuklara
tecavüz edenler, hırsızlar ve uyuşturucu satıcıları, adi suçlular bile serbest
bırakılırken; inançlarından, düşüncelerinden veya siyasi görüşünden dolayı
hapishanede yatanların tutuklulukları devam eder.
İktidar sahibinin çok kulladığı bir kelime vardır: Cuvonimak...
Bu kelime, “ailesiyle beraber harcanmak” demektir. Yönetim, istediği muhalifini
ailesiyle birlikte yok eder.
Kişi basit bir olaydan dolayı kolaylıkla suçlu ilan
edilebilir, çeşitli damgalar yiyebilir, ailesi ve yakınlarıyla beraber topluca
cezalandırılabilir. Yakınları çok büyük baskılara maruz kalır; işyerlerinden
veya kamusal alanlardan dışlanır ve engellenir.
Hamile kadınlar dahi hapse atılır.
Hapsetmek yönetim için
bir kazanç kapısıdır.
* * *
Sözünü etiğim ülke, Özbekistan. Orada tam bir
diktatörlük var. Diktatörlük olduğunda nasıl olduğunu bir görün istedim.
Giriş
Tarihi: 06.03.2016 (3023)
|